Hangi adada çarpar kalbimiz?

Berfin Ertan’ın yazdığı ve tek kişilik performansıyla oyunculuğunu üstlendiği ‘Mahallemiz Eşrafından’ oyunu, Rumlarla Türklerin bir arada yaşadığı küçük bir adada geçiyor. Oyun, genç bir kızın ilk aşkı Sesil’i ve onunla yaşadığı macerayı anlatıyor. Bunu yaparken de başkarakterin aile içinde, mahallesinde ve okulunda yaşadığı anlarla ilerliyor hikaye. Hem bir aşk öyküsü hem de farklı kültürlerin iç içe yaşadığı bir adadan gündelik olaylar aktarıyor anlatıcı. Böylece adanın hem her yerden ayrı hem de her yerle iç içe olan imgesini de göz önüne alarak, farklı kültür ve dillerin ada içindeki küçük adacıklar olarak nasıl var olduğunu çok daha kolay resmediyor zihnimizde. Çok eski çağlardan günümüze kadar edebiyat metinlerinde hep düşsel bir dünyayı sembolize eden bir adada, Paskalya geleneğiyle başlıyor oyun. Yüzüne domates fırlatılmasının sebebini anlamaya çalışan anlatıcı, aynı zamanda kalbinin çarpmasına engel olamamanın şokunu yaşıyor.

Komşumuzla karşılaşmak, farklı deneyimlerle şekillenmiş kişilerle bir arada yaşamak üzerine düşünüyoruz oyunu izlerken. Bir arada yaşamanın sorumluluğundan da komşumuzun dilini, geleneklerini öğrenebileceğimizi fısıldıyor oyun metni. Ama bunun çok daha ötesinde bir sebepten sirtaki yapmayı öğrenmek ve Rumca çalışmaya başlamak ancak yanağımızdaki kırmızılıkla, coşkulu bir sevgi ilişkisiyle açıklanabilir. Öyle de oluyor. Paskalya’da yüze fırlatılan bir domates; kendini kilisede söylenen ilahilerde, arabesk şarkılarda, internet kafede minik bir not defterine yazılan Rumca şiirlerde göstermeye devam ediyor.

‘ÖNEMLİ OLAN NE YAPTIĞIN DEĞİL, NASIL HİSSETTİĞİN’

Tüm bunlar olurken hissettiklerinden dolayı utandırılan, odaya kapatılan anlatıcının oyunun başında izleyicileri karşılarken söylediği cümleler hangi hatıranın utancını ya da heyecanını taşımamız üzerine de bir cevap niteliğinde adeta: “Aslında bu sirtaki değil. Ama önemli olan ne yaptığın değil, nasıl hissettiğin,” diyerek tüm normlara, öyle değil böyle yaşayacaksınız naraları atanlara dansıyla, dans ederken ki neşesiyle direniyor. Tıpkı oyunun başında bizi karşılayan çocukluktan kalma videoda dans ettiği gibi, içinden geldiği gibi oynuyor sahnede, sirtaki yaparak karşılıyor seyircisini.

Ülkemizde sürekli “utanman yok mu?” söylemleriyle politik olarak kıyıda köşede bırakılan tüm temsillerin nasıl hissettiği üzerine düşünmemizi sağlıyor ‘Mahallemiz Eşrafından’. Berfin Ertan’ın yönetmenliğini Hakan Emre Ünal ile beraber üstlendiği oyun, politik olarak da mahalle baskısına direnmenin nasıl mümkün olabileceğinin altını çiziyor. Aile, eğitim, aşk hayatımızda sıkça karşılaştığımız sansürle başa çıkmak için hissettiklerimiz üzerine daha çok düşünmemiz, daha çok söz söylememiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Kendimizi yaşadığımız evde, mahallede ya da adada yalnız ve anlaşılmamış hissettiğimiz tüm zamanlar için neşeli bir anımsama öyküsü sunuyor izleyiciye.

Mahallede her gün en az bir defa okunan selalar arasında geçen ismi hem duymak hem de duymamak istediğimiz sahneler, toplumsal cinsiyet rejimi içindeki ötekiliğin durumu ve bunun sosyokültürel temellerini de yansıtıyor. Ötekileştirilme meselesinin politik bağlamını da göz önünde bulundurursak oyundaki baba, öğretmen, anne ve kuzen ağebeyin eril korkular yaydığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bu karakterlerin hepsi sahnede kendi sınıflarına ait hiyerarşik kodlarla, kültürel alışkanlıklarıyla ve özel hareket cümleleriyle canlandırılıyor. Oyun boyunca oyuncu Berfin Ertan; bir karakterden öteki karaktere, bir mekandan öteki mekana geçişi çok hızlı ve spesifik hareket dizgeleriyle sağlıyor. Her bir karakterin hareketleri, dinledikleri şarkılara verdikleri tepkiler, müziğin ve bolca dansın yer aldığı oyunun hareket tasarımı konusunda da özenli bir çalışma yapıldığını gösteriyor. Karakterlerin bilinçli ya da bilinçsiz ortaya çıkardıkları eylemlerin, gündelik yaşam içerisindeki dinamiklerini, onların söylemlerine uygun beden koordinasyonuyla anlatılması oyunun en küçük parçasında dahi hissediliyor. Hareket tasarımındaki bu dinamizm ortaya aynı zamanda seyirci için fiziksel bir komedi de ortaya çıkarıyor. Bu noktada oyunun hareket tasarımını yapan Büke Erkoç’un da hakkını teslim etmek gerekiyor.

AŞKIN EN İYİ ANLATILDIĞI SAHNE

Kilise inşaatının arka bahçesinde Sesil’le buluşan anlatıcının orada hissettikleri ve sonrasında hissettiklerinden dolayı utandırılması aklıma Sevgi Soysal’ın ‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ romanında Ela’nın Rum Aleko’yla öpüştüğü için hissettiği utancı getirdi. Sesil’e aşık olan anlatıcının, “Ben Sesil’i ve Rumcayı çok severim. Sesil de Rumcayı çok sever. Ben zaten Sesil’i sevdiğim için Rumcayı severim,” cümlelerini elindeki deftere temrin yaparak yazması ‘Mahallemiz Eşrafından’ın atmosferinde aşkın en iyi anlatıldığı sahneyi oluşturuyor bana kalırsa. Sesil’i, Rumcayı, sirtakiyi, kilisede sevdiğin kişinin elini tutmayı yargılamak kolay olandır. Ezber bozan, direnen, sevdiğinin kültürüne, diline sahip olmak en zorudur. Direnmekten başka çare kalmaz bu durumda. Anlatıcımız da bu yüzden odaya da kapatılsa Rumca çalışmaya ve sirtaki öğrenmeye devam ediyor. Sesil’in güneş gibi parlayan yüzü, Rumca şiirler, Sesil’in anneannesinin limonlu keki, babanın rakısı, annenin baktığı fallar, okunan selalar, dinlenen şarkılar…

Tüm bunlar ve tanık olduğumuz bazen kırık bazen umutlu bu aşk hikayesi, Arkadaş Zekai Özger’in ‘Merhaba Canım’ şiiri ve Zeki Müren’in ‘Elbet Bir Gün Buluşacağız’ şarkısıyla sona eriyor. Hikayenin sonundan öte iki genç kızın aşkını bize böylesi bir zariflikle, gideceği yolları merak ettirerek anlattığın, kalplerin her zaman aşka galip çıkması gerektiğini hatırlattığın için teşekkürler Berfin Ertan ve ‘Mahallemiz Eşrafından’.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir